NEREYE GİTSEK?
Beş senedir bu soru ile yaşıyordum. Bolu-Mudurnu,
Bursa-Keles, Bilecik-Osmaneli, Sakarya-Taraklı, sırasıyla gözdem oldular. Kısa
süreli bakındığım pek çok ilçeyi saymıyorum bile.
Bu ilçelerin köylerini, köylerin etnik
yapısını, adetlerini, arazi fiyatlarını, iklimlerini daha akla gelmedik pek çok
özelliklerini inceledim. Sonradan fark ettim ki: Bakındığım yerlerin hemen
hepsinin halkı Manav. Yani yerleşik hayata erken dönemlerde geçmiş Türk. “Yörüğün yörümeyenine Manav derler.” diye
kendilerini tanıtıyorlar. Kendimi pek milliyetçi biri olarak görmesem de kan
çekiyor galiba.
Aslında, bir Manav köyüne ateşli silahla
girmenin yasak olması, bir diğerinde avcılığın yasak olması, genelde dindar
olmaları ve manavlar hakkında söylenen “Ne
faydaları olur, ne de zararları.” deyişiydi bana cazip gelen şeyler. “Ne faydaları olur, ne de zararları.” sözü
bunların arasında beni bir Manav köyüne doğru çeken en mühim şey oldu.
İklim olarak kara iklimini seviyordum.
Sahil şehirlerindeki gibi ıslak yazlara tahammülüm yoktu. Kış aylarında kardan
biraz bıkmalı, sonra baharın tadını hissetmeliydim taa yüreğimde. Ama
bulunduğum yer yeşil olmalıydı, ormanları olmalıydı dolaşacağım. Hafif eğimli
olursa daha manzaralı bir verandam olabilirdi. Bir köye yakın olsun istiyordum,
lakin gözlerden ırak olmalıydım. Etrafımda beni de olumsuz etkileyebilecek
bitki ve hayvan fabrikaları değil, ahırlar, kümesler ve tarlalar ile bahçeler
olsun istiyordum. En az beş dönüm olsun istiyordum. Mümkünse “modern tarım”
yapılmamış bir yer olmalıydı.
Bu kriterleri haiz bir yer bulmak için çok
vakit harcadım. Zaman zaman tavizler de verdim ararken. Hatta düşünüyorum da,
bir ara kriter mıriter kalmamış, bir toprak parçası olsun da ne olursa olsun
diye düşünür olmuşum. Allahtan böyle dönemlerde bir yer alıvermemişim.
Ne diyordum bütün bu arama taramalar
sırasında iyice Taraklı’ya odaklanmıştım. Köy köy dolaşmış, defalarca yer
bakmaya gitmiş, hatta bu gidiş gelişlerde neredeyse bir çevre edinmeye bile
başlamıştım. Taraklıda değil diye elediğim satılık ilanları bile oluyordu. İki
dönüm yere razı olup, atlayıp arabaya arsa bakmaya gittiğimde oldu. Nafile.
Kısmetten öteye yol gitmezmiş. Bir baktım
ki Göynük-Bozcaarmut’ta bir tarladayım. Ve kendimi yavaş yavaş buraya ait hissediyorum. Nereye mi?İşte buraya!
Doğudan batıya doğru bakınca sırasıyla aşağıdaki beş fotoğraftaki manzarayı gördüğüm yere.
İçinde kuzey geçen yönlerin bir cazibesi yoktu. Fotoğraf bile
çekmemiştim. Bu kadar yön bana yeterdi zaten.
Bir de minik tepeciğin ardına gizlenmiş şu
bölüm vardı.
Bana her an biraz daha sıcak ve sevimli
gelen bu yeri işte böyle bulmuştum. Burada kök salacak burada yeşerecektim.
Hayırlı uğurlu olsun. Yeni yaşam tarzınızda her şeyin gönlünüzce olmasını dileriz.
YanıtlaSilİlk yorum Meyvelitepe'den. Ben bunu sadeliğe, bilgelige ve doğallığa yolculuğumun bir alameti sayıyorum.
YanıtlaSil