30 Ağustos 2016 Salı

ŞAFAK

Şafak saymak askerlikle özdeşleşmiş ve bana çok da sıcak gelmeyen bir fiil. Benim de şafak saymak gibi bir niyetim yoktu zaten. Önceleri emekliliğe 4-5 yıl var diye düşünür, soranlara yuvarlanmış, tahmini cevaplar verirdim. Sonra bir 1 Temmuz günü, "Tam 4  yıl kaldı." dediğimi hatırlıyorum. Tam kelimesi hesabı biraz daha net yapmama neden oldu. 48 ay kalmıştı. Artık ayları sayıyordum. Sonra 40 ay, 15 gün; 39 ay 7 gün falan derken Excelde bir tablo hazırlayıp gün gün takip etmeye döndü benim iş.

912, 911, 910 ….

Çevremdekilere de bir eğlence oldu benim şafak işi.

“Saymakla bitmez.” diyenlere, “Sayılı gün çabuk geçer.” demekten yorulmadım. Benim yerime sabırsızlananların aksine, amacıma yavaş yavaş yaklaşmanın tadını çıkardım. Hatta zevk aldım.
Dört yıl önce emekli olsam Hayalbağ’a şimdiki kadar hazır olmazdım. Ayrıkotu olmak için ayrılmak gerekliydi, yavaş yavaş. Ayrıkotu olmak için daha kavî olmak; hayata daha bir bağlanmak; elde ettiğiniz güç ile hayatı önemsememek; geçen günlerin değerini bilmek, ilmek ilmek örmek gerekti Hayalbağı.
Görünüşe göre bu güne kadar tüm seyahatlerime istediğim gibi hazırlanamadığım gibi bu yola da istediğim gibi hazırlanamayacaktım. Ama bu hiç hazırlanamadım demek te değil tabii ki.

Zaten hayat da işte böyle bir şeydi. Hiçbir şeyin tam olmadığı, her şeyin kalan kısmını aradığımız bir zaman dilimi.

26 Ağustos 2016 Cuma

BİR EXCEL SAYFASI

İlk mesajdan bu yana üç yıl geçmiş. Hikâyemizin görece kalıcı olması için bir kaç cümle ile hulâsa etmek ihtiyacı hissediyorum.

Serde mühendislik var ya, önce bir excel sayfası oluşturdum. İlk sekme "Ana harcama kalemleri" diye isimlendi. Sonra sırasıyla "Birikim planı", "Gelir-gider", "Araç-gereç", "Üretim listesi", "Şafak" isimli sekmeler oluştu.

Nedir bu paradan çektiğimiz!

Hayâllerimizi kurarken bile para hesabı yapıyoruz. Para işlerinden çok insanın anladığı kadar anlamam. Bu yüzden ilk dört sayfayla ilgili bir şey anlatmayayım. İsimleri fikir veriyor zaten. O sayfalar bana ne bir zevk, ne de ilham veriyor. Sadece amacıma ulaşmak için imkân veriyor.

İlk dört sekmeden şu sonuca varıyordum: Dört yıl sonra gerçekleştireceğim emekliliğime kadar gayet tasarruflu davranırsam, emekli ikramiyemi de bu işe harcarsam, Hayâlbağı oluşturacak maddi imkânım oluyordu.


Üretim listem üzerindeki çalışmalarım ve şafak sayarken geçireceğim safhalar ise Ayrıkotu olmak yolunda beni destekleyecekti.








NEDEN AYRIK OTU ÇİFTLİĞİ?





Ayrık otu çiftliği de nereden çıktı derseniz, şöyle anlatayım. Hayalbağ için dağarcığıma birşeyler devşirmeye çalıştığım bir gün telefonum çaldı. Arayan eşimdi. Değerli hayat arkadaşım heyecanla bir solukta şu satırları okudu:

"Mütevahhid, yalnız adam, toplumun geneli gibi yaşamayan aykırı ve sıra dışı kişidir. İbn Bâcce bu tür insanlar için nevabıt “ayrık otu” kavramını kullanır. Fârâbî’de bu kavram olumsuz içerik taşımaktaydı. İbn Bâcce ise erdemsiz toplumda erdemli yaşamaya çalışan insan anlamında olumlu kullanır. Bu tür kimseler için şöyle der: “onlar garîbdirler, çünkü: kendi vatanlarında, akranlarıyla ve komşularıyla beraber olsalar bile, fikirleriyle onlara yabancıdırlar. Bu fikirleriyle kendileri için vatan olacak başka bilgi ve idrak mertebelerine yükselerek zihinsel bir göç gerçekleştirmişlerdir”.

Halkın süs ile gösterişe battığı, insanların aşırı dünyevileştiği cahil bir toplumda yalnız insan mütevahhidin bilinçli bir tavırla o topluma yabancılaşması, kendi mutluluğu açısından zorunludur. Yalnız insan, maddî heveslere, gelip geçici zevklere dalmış bir toplumda akli ve manevî yetkinliği hedefleyen insandır. Yalnız insan hedeflerine yönelik adım attıkça toplumundan ayrışır ve süreç içinde de dışlanır. Hakikat peşinde koşan bu insan için yalnızlık zorunlu bir kaderdir. Ayrıca yalnızlık bu kişinin mutluluğa ulaşması için alması gereken bir tedbirdir. Nasıl ki insan sağlıklıyken sıhhatini korumak, sıhhatini kaybetmesi halindeyse tıp sanatını kullanarak yeniden kazanmak durumundaysa, mutluluğu kazanmak için tedbîri uygulamak veya kendinde mutluluğa erişmesini engelleyen arazlar varsa onları izale etmek durumundadır. Nasıl insan sağlıklı durumunu korumak için korunma tedbirleri almak durumundaysa, aynı şekilde erdemli ve mutlu olan mütevahhidin de bu durumunu korumak için üzerine düşen fiilleri yapması gerekir. Bu yüzden korunma bedenlerin tıbbı diye isimlendirilirken, mütevahhidin eylemleri de “Tıbbu'n-nufûs” (rûhânî tıp) diye isimlendirilir.

İbn Bâcce bu yalnızlık halini sürekli bir hal olarak görmez. Bu durum zorunlu bir geçiş dönemidir. İleride oluşacak erdemli toplum da ancak yetkinleşmiş insanlarla mümkündür. Diğer bir ifadeyle yetkinleşmiş yalnız insanlar erdemli toplumun nüveleridir. Yalnız insan bencilce sadece kendi yetkinliğini hedeflememektedir. Aksine gelecekteki erdemli yönetimi mümkün kılacak metafiziksel ve diğer teorik bilgileri edinmektedir. İbn Bâcce’ye göre bu teorik yetkinlikler ve bilgiler olmaksızın erdemli toplum imkânsızdır.


Yalnız insan bu amaçla hicret bile edebilir."




Yalnız insan bu amaçla hicret bile edebilir!

Hayâlbağ...

Ayrık otu...

Hicret...

Bir taş daha koymuştum ilk taşımın üstüne.



Basite, sadeye, kolaya diye niyetlendiğim seyahatime felsefe mi bulaşıyordu ne? Bir çelişki daha mı giriyordu hayatıma?